Yayınlanma Tarihi: 05.07.2025
Nefrotik sendrom masif proteinüri, hipoalbüminemi,
ödem ve hiperlipidemi ile karakterize bir hastalık tablosudur. Çocuklarda
yetişkinlere oranla çok daha sık görülür.
Patofizyoloji
Nefrotik
Sendromun en önemli bulgusu massif proteinüridir Massif proteinüri çocuklarda.. Proteinüri, glomerül
bazal membranının permeabilitesindeki artış nedeni ile ortaya
çıkar. Glomerul permeabilitesindeki artış glomerul bazal membranının seçici
geçirgen özelliğindeki değişimlere bağlı olarak gelişmektedir. Bazı ilaçlar,
toksinler, antijenler ve enfeksiyonlar bu oluşumu etkileyerek geçirgeliği bozabilmektedir..Minimal
lezyonlu nefrotik sendromda T- lenfositler fonksiyonlarindaki bozukluk sonucu
salgılanan sitokinlerin glomerul kapiller duvarında negatif yüklü glikoproteinlerin kaybına yol açarak proteinüriye neden olduğu
öne sürülmektedir. Fokal glomerulosklerozda ise lenfositler tarafından
salgılandığı düşünülen bir faktörün plasmada dolaşarak glomerül kapiller duvar
permeabilitesini bozduğu bilinmektedir. Bazı herediter nefrotik sendromlarda
örneğin herediter FSGS olgularında ve Fin tipi nefrotik sendromda podosit
proteinlerinin yapımını düzenleyen genlerdeki mutasyonlar sonucu bu proteinler
yapılamamakta ve buna bağlı olarak glomerul bazal membranında oluşan yapısal
kusur nedeni ile protein kaybı olmaktadır. Sendromun ikinci önemli bulgusu hipoalbüminemidir. Hastalarda
albüminin idrarla fazla atılımı ve albümin katabolizmasının hızlanması
ile meydana gelen serum albümin düzeyindeki azalma karaciğerde albümin
sentezinin artışına karşın karşılanamaz ve hipoalbüminemi ortaya
çıkar. Hiperlipidemi hiperkolesterolemi minimal lezyonlu nefrotik sendromda
hemen daima, diğer nefrotik sendromlarda ise bazen görülür. VLDL ve
LDL düzeyleri önemli derecede artmış, HDL düzeyi ise normal ya da
artmıştır. Nefrotik sendromda ödemin patogenezi kesin olarak açıklanamamıştır.
Kan albümin düzeyinin düşmesi onkotik basıncın düşmesine, intravasküler
alandaki sıvının ekstravasküler alana geçmesine ve ödeme neden
olur. Nefrotik hastalarda idrarla albümin atılımı ve diğer biyokimyasal
bozukluklar sürerken bazen ödemin azaldığı, hatta kaybolduğu görülebilir.
Klinik bulgular:En belirgin klinik bulgu ödemdir.Ödem pek çok
hastada sabahları göz etrafında beliren ve öğleye doğru geçen bir şişlik
şeklinde başlar. Aileler bu durumu çoğu kez çok uyku uyumağa bağlarlar . Bu ödem daha sonraki günlerde daha da artarak bacaklara ve vucudun diğer
bölgelerine yayılır.Pek az vakada ise ödem ani ve ağır şekilde (Anazarka)
ortaya cıkabilir. Deride gerilmeden dolayı çatlaklar ve buralardan
sıvı sızmaları olabilir.Diğer belirti ve bulgular oligüri, iştahsızlık,
irritabilite, gastrointestinal bozukluklar ve hepatomegalidir.
Hastalar sık olarak enfeksiyonlara
yakalanırlar. İshal en sık rastlanılan gastrointestinal bozukluktur.
Hastalarda karın ağrısı olabilir.
Şiddetli karın ağrısı ve ateş olduğunda peritonit
öncelikle düşünülmelidir. Asit
sıvısının yarattığı gerginliğe bağlı olarak umbilikal herni, venöz
dilatasyon, rektal prolapsus ve solunum güçlükleri olabilir. Plevrada
sıvı birikebilir.
Komplikasyonlar
Enfeksiyon: Nefrotik hastalarda immünglobülin ve properdin
faktör B düzeylerinin düşük olması, hipoproteinemi, defektif opsonizasyon,
hücresel bağışıklığın bozulması, asit ve plevra da sıvı birikiminin bakteriler
için bir kültür ortamı oluşturması ve immünosüpresif
tedavi uygulamaları nedeni ile enfeksiyonlara eğilim artar.
Tromboemboliler :Trombositoz, fibrinojen artışı, hemokonsantrasyon, antitrombin
III, protein C ve S de azalma gibi nedenlere bağlı olarak tromboza eğilim artar
.Bu nedenle arter ve ven trombozları oluşabilir.
Büyüme geriliği : Nefrotik hastalarda özellikle tedaviye yanıtsız
vakalarda iştahsızlık, idrarla fazla protein kaybı, bağırsak mukoza
ödemi nedeni ile oluşan malabsorpsiyon büyüme geriliğine yol açar.
Steroid tedavisinin yüksek dozda ve uzun süre uygulanması da büyüme
geriliğine neden olabilir.
Böbrek
biyopsisi :1-8 yaş arasında başlayan ve öykü, klinik ve
laboratuvar bulguları ile minimal lezyonlu hastalık dışında başka
bir nefrotik sendrom nedenini düşündürmeyen hastalarda biyopsi
yapılmadan steroid tedavisi uygulanabilir. Bu tedaviye yanıtsız
olanlar ile, başlangıcı 1 yaşın altında ya da 8 yaşın üzerinde olan
nefrotik çocuklarda biyopsi yapılarak ışık mikroskopisi, elektron
mikroskopi ve immünofloresan incelemelerle histopatolojik tanı
konulmalıdır.
Tedavi: Genel
tedavi ilkeleri tüm nefrotik sendrom tiplerinde benzerdir. Diyetle yeterli protein
sağlanmalı, tuz kısıtlaması yapılmalıdır.
Sıvı kısıtlamasına genellikle gerek yoktur. Ödemli dönemler dışında
hastalar aktivitelerini sürdürmeli ve okula gitmelidirler. Çok
gerekmedikçe diüretik tedavi uygulanmamalı,
albümin infüzyonu yapılmamalıdır. Polivalan pnömokok aşıları
peritonit riski nedeni ile önerilir. .Su çiçeği aşışı yapılmalıdır. Suçiçeği
geçirmemiş ve su çiçeği aşışı yapılmamış nefrotik hastalar steroid kullandıkları dönemde suçiçeği ile karşılaşırlarsa 72 saat
içinde Varisella-Zoster immunglobulini yapılmalıdır.İnfluenza aşışı ise her yıl
tekrarlanmalıdır.Nefrotik sendroma yol açan primer hastalıkların tedavileri
ilgili bölümlerde anlatılacaktır.
Prognoz :Nefrotik tabloya yol açan primer ya da sekonder
hastalığa bağlıdır. Prognozu en iyi olan tip steroid tedavisi ile
düzelen minimal lezyonlu nefrotik sendromdur.
MINIMAL
LEZYONLU NEFROTIK SENDROM
Minimal lezyonlu nefrotik sendrom (MLNS), çocuklarda
yetişkinlere oranla çok daha sık görülür. 1-8 yaş arası nefrotik
sendrom vakalarının yaklaşık % 80’i minimal lezyonlu nefrotik sendromdur
.Hastalığın Türkiye’deki sıklığı bilinmemektedir. Hastalık erkeklerde,
kızlara göre iki kez daha sık görülmektedir
Laboratuvar Bulgular: Masif
proteinüri, hipoalbüminemi vardır. Kan albümin düzeyi 2.5
gr/dl’nin altındadır. Hiperlipidemi ve hiperkolesterolemi hemen her vakada
ve yüksek düzeylerde bulunur Makroskopik hematüri olmaz, ender
olarak mikroskopik hematüri olabilir. Vakaların çoğunda proteinüri
selektiftir.. MLNS’de ışık mikroskopisi ile incelenen böbrek
dokusunda glomerüller tamamen normal ya da
mezanjiyal matrikste ve mezanjiyal hücrelerde hafif artış görülmektedir. İmmünofloresan incelemede
immün kompleks birikimi yoktur. Elektron mikroskopisi ile epitel
hücrelerin ayaksı cisimlerinde yapışıklıklar görülür.
Tedavi ve prognoz: Tedavide steroidler kullanılır. Seyrek olarak sitostatik ilaçlardan da yararlanılmaktadır.
Tedaviye başlamadan önce tüberküloz ve diğer enfeksiyonların
varlığı araştırılmalıdır. Araya giren enfeksiyonlar, bazen yanıtı
geciktirebilir. Böyle vakalarda başlangıç tedavisi 8 haftaya kadar
uzatılabilir. Steroide yanıt, hastanın minimal lezyonlu nefrotik
sendrom olduğu savını güçlendirir. Başlangıçta en çok 8. hafta sonunda
tedaviye yanıt alınmayan vakalarda steroid kesilerek biyopsi yapılmalı
ve morfolojik tanıya gidilmelidir.Minimal lezyonlu nefrotik sendrom
%60 -80 oranında yinelemeler (relaps) ile seyreder. Bu yinelemeler
değişik şekillerde olur. Yılda üçten daha az yineleyen vakalar yukarıda
anlatılan şekilde tedavi edilirler. Yılda üç ya da daha fazla yineleyen
vakalarda sık yineleme söz konusudur. Uzun zaman steroid alan hastalarda
bazen steroid toksisitesi ortaya çıkabilmektedir. Bu durumda
siklofosfamid (2-3 mg/kg/gün, kümülatif doz 200 mg/kg) 8-12 hafta süre ile kullanılır.Siklofosfamid
kullanilan hastaların büyük çoğunluğunda sık tekrar ya da steroide bağimlılık
gibi özelliklerin değiştiği ve hastaların uzun bir remisyon dönemine girdikleri
gözlenir Tedavisi komplike nefrotik sendromlu hastalarda siklosporin, takrolimus ve mikofenolat
mofetil de kullanılabilir..
FOKAL
GLOMERÜLOSKLEROZ
Fokal glomerüloskleroz (FSGS) histopatolojik
bir tanımlamadır. Glomerüllerin bir bölümü normal yapıda, bir bölümü
ise kısmen ya da tümüyle sklerotiktir. FSGS her yaşta ve değişik
etiyolojilere bağlı olarak gelişebilir. 1-8
yaş arasında ortaya çıkan ve nefrotik sendrom ile
seyreden FSGS vakaları, MLNS ile karışabilir. Bu
vakalarda glomerül lezyonları jukstaglome
rüler bölgedeki glomerüllerde başlar, korteksten
alınan biyopsilerde görülmeyebilir ve yanlış
lıkla minimal hastalık tanısı konulabilir. Herediter
FSGS ‘de 1q25, 19q13 ve 11q21-22 lokasyonlarında bulunan sırasıyla NPHS2,
FSGS1, FSGS2 genlerinin sorumlu olduğu ve mutasyonlar sonucu NPH2 geninin
kodladığı podosin ve FSGS2 geninin
kodladığı alfa-aktinin 4 gibi iki podosit proteininin yapım hataları nedeni ile
glomerül bazal membranında geçirgenliğin değişerek proteinüriye neden olduğu
anlaşılmıştır. FSGS’li hastaların bazıları başlangıçta steroidlere
iyi yanıt verirlerse de daha sonra
dirençli olurlar.
MEZANJIYOPROLIFERATIF
GLOMERÜLONEFRIT
Difüz mezanjioproliferatif glomerülonefritte
klinik ve laboratuvar bulguları minimal lezyonlu nefrotik sendroma
benzer. Ancak hematüri daha sıklıkla görülür. Böbrek biyopsisinin
ışık mikroskopisi ile incelenmesinde mezanjiyal matriks ve mezanjiyal
hücre artışı gözlenir. İmmün
floresan inceleme ile mezanjiyumda IgM ve C3 depolanması
saptanabilir. Bu histolojik yapıya diğer bazı sekonder nefrotik
sendrom türlerinde de rastlanır. Hastaların bazıları spontan olarak,
bazıları steroidlerle, bir bölümü de steroid ve immünosüpresif
ilaçların kombine kullanılması ile remisyona girerler. Prognoz genellikle
iyidir..
MEMBRANOPROLIFERATIF GLOMERÜLONEFRIT
Membranoproliferatif glomerülonefrit (MPGN)
adını histopatolojik tanımlanmasından alır. Glomerüllerde mezanjiyal
hücre artışı ve glomerül bazal membranında kalınlaşma ile karakterizedir.
İdiopatik ya da başka hastalıklara bağlı olarak gelişebilir. Genellikle
8 yaşından sonra görülür. Kız ve erkek çocuklarda eşit oranda ortaya
çıkar. Bazı kompleman komponentlerinin eksikliğine bağlı kalıtsal
formları bildirilmiştir. Makroskopik hematüri, hipertansiyon ve
azotemi ile ortaya çıkarak akut poststreptokoksik glomerülonefriti
taklit edebildiği gibi nefrotik tablo ile de ortaya çıkabilir. %
60-75 vakada C3 düşük bulunur. Vakaların yarısında zaman içinde
kronik böbrek yetersizliği gelişir. Tedavide gün aşırı steroid tedavisinin uzun süre
uygulanması ile iyi sonuçlar bildirilmiştir. Transplante böbrekte
hastalık yineleyebilir.
MEMBRANÖZ
GLOMERÜLONEFRIT
Çocukluk döneminde çok nadirdir. Erkeklerde daha
sıktır. Morfolojik olarak glomerül bazal membranı difüz olarak kalınlaşmıştır.
Hücre proliferasyonu yoktur. Glomerül bazal membranında IgG ve C3
birikimi vardır.Hastalarda makroskopik hematüri olabilir. Vakaların
çoğunda başlangıçta var olan nefrotik tablo bir yıl içinde kaybolur.
Spontan remisyon da görülebilir. Tedavide steroid veya steroid
ile birlikte diğer immünosüpresif ilaçlar kullanılmaktadır.
Antiproteinürik ajanlardan da yararlanılabilir. Nefrotik komponentin sürdüğü
vakalarda prognozun iyi olmadığı bildirilmektedir.
KONJENITAL
NEFROTIK SENDROM
Yaşamın ilk üç ayında ortaya çıkar. Sifilis, toksoplazmozis,
sitomegalovirus HIV , HBV ile oluşan intrauterin enfeksiyonlara
bağlı olarak gelişebilir. Konjenital sifilis vakaları penisilin
tedavisi ile düzelir.Konjenital nefrotik sendromlar arasında en sık
görülen Fin tip nefropati
yaşamın ilk üç ayında başlayan ve Finlilerde sık görüldüğü
için bu adı alan bir konjenital nefrotik sendromdur.Bu hastalarda 19q13.1
kromozomunda bulunan NPHS1 geni mutasyonları sonucu nephrin adı verilen bir podosit proteini
yapılamamakta ve bu durum proteinüriye neden olmaktadır.Tedavisi
yoktur.Antiproteinürik ajanlarla(ACE inhibitörleri)
proteinüri azaltılıp böbrek hasarı geciktirilmeye
çalışılır.Bu çocuklarda kronik böbrek yetersizli-
ği gelişir. Böbrek transplantasyonu yapılabilir.
Tanı için riskli gebeliklerde amniyon
sıvısında alfa fetoprotein tayininden ve DNA analizlerinden
yararlanılır.
RENAL AMILOIDOZ
Ülkemizde çocuklarda
amiloidoz sıklıkla (%80) ailevi Akdeniz ateşi ile ilişkilidir. Ailevi
Akdeniz ateşi tanısının erken konulursa ve kolşisin ile tedavi erken
başlanırsa hastalarda amiloidoz önlenebilir. Aksi durumda amiloid
maddesi zaman içinde glomerül kapilerlerinin bazal membranlarında
birikir ve kronik böbrek yetersizliğine yol açar. Bu durumda tedavisi
yoktur. Prognoz kötüdür. Transplante
böbrekte de zamanla amiloid maddesi birikebilir.